Ahmet
on yıl önce, henüz otuz dört yaşında hayatını kaybetmiş bir
iskeletti. Ahmet'in kocaman, kuru bir kafası vardı. Yan mezarda
yatan, yedi yıl önce, yirmi dokuz yaşında hayatını kaybetmiş
olan Pelin'le aşk yaşıyordu. Ahmet'in bir de kuşu vardı.
Günlerden bir gün, Ahmet sabah olup da uyanınca mezarının su
akıttığını farketti. "Ulan yine kim ziyarete geldi?"
diye düşündü. Dışarı çıktı, boğuluyordu. Mezarlığı
bir barajın içinde kalmıştı. Sevgilisi ıslanarak suyun içinde
erimişti. Kuşunun cansız kemiklerini suyun içinde erirken gördü.
Kıyıya çıktı ama kemiklerinin eridiğini farketti, kuşuyla
sevgilisi çoktan yok olmuştu. Ağladı ağladı. Sonra uzun uzun
düşündü, sakinleşti. Karar verdi, o da yok olmalıydı. Suya
atladı, tam yok olduğunu düşünürken suyun içinde Pelin'i ve
kuşunu gördü. Artık hepsi yaş kafalı küçük iskeletciklere
dönüşmüşlerdi. Bir süre sonra durumlarına alıştılar ve
sonsuza dek mutlu bir şekilde ölümlerine devam ettiler.