"Annene koş
çocuk, koş tüm gücünle... "
Çocuklar neden bu kadar güçsüzdü? Kafalarını iki eliyle sıkıştırdığında patlayı veriyorlardı. Güzel olan her şeyin sürekli korunması mı gerekirdi? Çiçekler solar, yemekler çürür, çocuklar ölür...
Parmaklarından
süzülen kanı dudaklarına götürdü. Parmağını dudaklarının
arasına aldı, dilinin ucunu yavaşca çıkarıp kanın tuzlu tadına
baktı. Şaşırmak ister gibiydi. Kurbanlar ne kadar farklı olsa da
kanlarının tadı hep aynıydı! Kurbanın bembeyaz etini kalın
parçalara ayırıyordu, daha sonra blendera atıp et ile kemiği
öğütecek; pembemsi bir harman elde edecekti. Sonra o harmanı
klozette döküp sifonu çekecekti. Hemen hemen kırk seferde işi
bitmiş olurdu.
Işaret ve baş
parmağını küçük kızın sıkıca kapalı göz kapağını açmak
için görevlendirdi. Korkuyla daha da koyulaşmış, yemyeşil,
donuk, beyazı kanlanmış göze bakarken iki damla yaş gözlerinden
çenesine doğru aktı. Neler görmüştü bu güzel gözler, ölmeden
önce bu sevimli kızcağız? Acaba görmediği kaç kuş vardı bir
kaç yıllık hayatında. Bu masum surat bu kadar güzelken onun
vücudunu doğramaya dayanamazdı. Yine nasıl tutamamıştı
kendini, neden kendini kaybetmiş, hangi düşüceyle bu güzelliğin
yaşamını sonlandırmıştı? Ölü bedene yumruklar attı,
gözyaşları yerdeki kana karıştı. Genzi balgamla doldu,
burnundan akan köpüklü, sıcak, yapışkan sümük üzerine
bulaştı. Vicdansız değildi, sadece bazen o hoş kokulu çiçekleri
koparmak istediği gibi, o şeker çocuğu da öldürmek istiyordu.
Kendini toplamaya çalıştı; göz yaşlarını sildi, burnunu
temizledi, bir bardak su içti, tek hamlede kızın küçücük elini
satırla kesti, blenderın yuvarlak haznesine attı. Sonra diğer eli
de kesti, ama fırlatmadı. Minik elin yüzük parmağındaki yara
izinin öyküsünü duymak isterdi. Bir gülün dikeni böyle derin
bir çizik atmış olabilir miydi? Ya da gerçekten vicdansız
insanların dışarıda her hangi bir yere gerdiği dikenli tellere
takılmıştı zavallı. Keşke o parmağa ne olduğunu bilebilse, o
kızın canını yakan, o her neyse işte onu parçalara ayırsa, yok
etseydi. Kocaman ellerindeki o minyatür ele sıcak bir öpücük
kondurdu, blendera koydu.
O güzel yüze
bakarak daha fazla devam edemezdi vücudu kesmeye. Önce bir
perininkine benzer burnu kesti. Göz kapaklarını kesti, ürpertici
bir hal almıştı doğrusu ama durmadı, dudaklarına bıçağın
ucunu batırıp, bir kaç kez çevirdi, parçalanan kıpkırmızı
dudaklar kalbinde bir yerlere dokundu tekrar. Ne vardı ağlayacak,
üzülecek. Olan olmuştu, bir kez daha koparmıştı o güzelim
çiçeği. Ne vardı sanki sadece koklasa, hatta sadece rüzgara
karışan kokusuyla yetinse, hiç yanına yaklaşmasa, güzelliğinin
büyüsüne kapılmasa. Kafayı gövdeden ayırdı, sandalyenin
üzerine koydu. Artık hiç gülemeyecek yeşil gözlere baktı.
Derinlerinde bir şeyler vardı. Yaşanmamışlıklar. Kelebekler.
Asla elini tutamayacağı sevgilisi. Elleriyle yüzünü avuçlarına
aldı, derin bir nefesi çekti içine havayı bitirmek
istermişcesine. Göz yaşlarını sildi, blenderın kapağını
kapattı, düğmesine bastı, o acımasız motor keskin bıçakları
döndürdü, güzelliğe lanet olarak yağdı, onu mahvetti.
Uykusuz gecenin
sonunda banyoyu kandan temizledi, duş aldı, öldürücü sabaha
inat garip sıcak duygularla sokağa attı kendini. Yavaşca dolup
taşan sokaklarda yer aradı kendine. Neden bu insanlar bu kadar
zalim diye düşündü, tatmin edici bir cevap bulamadı. "Zalim
oldukları için zalimler işte!" dedi. Karanlık yine yapay
ışıklarla delik deşik edilirken eve döndü. Tüm gün yemek
yememişti, yine yemeyecekti. Hiç uykusu olmadığı halde yatağa
yattı. Tüm gün düşündüklerini tekrar tekrar düşündü.
Aylar sonra kabus
son bulmuştu. Elleri ceplerinde bir adam bu sabah gelip teslim
olmuş, her şeyleri anlatmıştı donuk bir ifadeyle. Sorgu odasında
onun itiraflarını dinleyen polislerin ekşi suratları
anlatılanların vahşetinin karşısında kıvranıyorlardı. "Neden
mi öldürdüm o günahsızları...? Sizlerden korumak içindi. Tüm
güzelliklerin içine sıçıyorsunuz, sonra da kendinizi günahsız
ilan ediyorsunuz. Dışarıdaki tüm o insanlar hemen yok edilmeli.
Hepiniz hastalıklısınız! Bana masum rolü yapmayı, duyduklarınız
yüzünden suratlarınızı büzüştürmeyi kesin! Emin olun,
şeytanı tanısaydınız eğer, sizden çok daha masum olduğunu
görürdünüz." dedi ve bir daha asla konuşmadı. Onlarla
konuşmak bu günahsız ruhuna hakaret etmek olurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder