25 Mart 2013 Pazartesi

Günahkar



"Sadece bir saat içerisinde gerçekleşenlerle bile cehennem rahatça doldurulabilir!"


Şehrin fazlaca işlek olmayan yan caddelerinden biriyle, normal bir sokağın kesişiminin köşesinde onyedi, onsekiz yaşlarında dört genç oğlan, bir ellerinde sigara diğer elleri ceplerinde, hemen hemen hiç yumuşamayan organlarının mor başlarını okşarken havadan sudan muhabbet ediyorlardı. Kısa boylu, tilki suratlı esmer puşt arkadaşlarına göz kırpıp, evlerine yollanan iki kızcağızı başıyla işaret etti. Oğlanlardan ürken kızlar köşeyi biraz genişce dönmek konusunda hiç konuşmadan fikir birliğine vardılar, geniş bir yay çizmek üzere rotalarını çizdiler. Tam bir yavşak olan tilki suratlı oğlan hızla kızların arkasına yanaştı, kendisinden iki parmak daha uzun boylu olan esmer kızın kaba etine bir çimdik attı. Tehlikeyi hissetmesine rağmen yine de tacize uğrayan kız tiz bir çığlıkla beraber panik dolu iki çevik adım attı. Kızın tiz çığlığı çamurdan sürüngenlerin hayvansı kahkahaları arasına kaybolmuş, kahkahalar tarafından sonsuzun dipsiz uçurumuna itilmişti. Genç kız çaresizliğin hırsından, gözlerinden taşan iki kör yaşa engel olamadı. Kor gibi sıcak yaşlar, istemsizce utanan kızın iyice kızaran sıcak yanaklarını iyice kavurdu. Kızın başı yaşadığı şoktan o kadar ağırlaştı, bedenine o kadar taşınmaz geldi ki, boynundan aşşağı düştü. Kız artık sadece ayakkabılarının üzerindeki kurdeleye, yolun kurdelenin üzerine yapışmış tozuna bakıyor, o toza odaklanıyordu. Kurdelenin tozuna lanetler okuyarak eve kadar geldi, kızarmış gözlerini ellerinin tersiyle sildikten sonra terli çoraplarını çıkardı ayağından, ayakkabının kurdelesindeki tozların üzerine okkalıca tükürdü, çoraplarıyla ayakkabıyı dakikalarca, hırsı geçene kadar sildi.

Genç kız evinin kapısını açtığı anda şehrin kuzeyinde bir adam arabasının kapadı, motoru ateşleyip, gaza bastı. Sigarasının külünün üzerine düşmesini umursamıyordu. Radyoda çalan müziğe elleriyle direksiyona vurarak tempo tutuyordu. Kendini mutlu hissediyordu, güçlü hissediyordu, yenilmez hissediyordu. Arabanın camından içeri dolan rüzgar, hemen önünde bir bitip bir beliren beyaz çizgiler, arabanın titreyerek sona dayanan hız ibresi, motorun köpek hırlamasına benzer düzenli gürültüsü bir olup adamı uyuşturmuştu. Dört sarışın ördek yavrusu, bir prenses beyazlığındaki annelerinin peşi sıra, esen sıcak bahar rüzgarının mutluluğunda paytak paytak yürüyorlardı. Ayaklarının altındaki yumuşak toprak bitip, sert asfaltta yürümeye başladılar. Az sonra yeniden toprağın kucağına döneceklerdi. Tam asfaltın yarısına gelmişlerdi ki büyük, korkunç bir uğultu hızla yaklaşmaya başladı. Anne ördek sesin geldiği yöne baktı, üzerine çığlık çığlığa gelmekte olan canavarı gördü, büyük beyaz kanatlarını açıp yavrularını kanatlarının altına aldı, kafasını solundan arkasına doğru kıvırdı. Kükreyen devasa demir canavar annenin tam başının üstüne çarptı, annelerinin kanatlarının altındaki yavrular annelerinin uçuşan tüyleriyle birlikte yola savruldular. Sarı gagalı, beyaz ördeğin kanı arabanın plakasında vahşi kırmızı bir leke bıraktı. Adam ne ördeği gördü, ne sarışın yavruları; ne de çarpma sesini duydu. Sarışın yavrular annelerinin başsız bedeninin etrafında toplanıp onu gagalayarak canlandırmaya çabaladılar. Adam evinin önüne park etti, çantasını alıp arbadan indi. Evine doğru yürürken dönüp arabasına şöyle bir baktı, plakadaki kurumuş kanı farketti. Cebinden kağıt bir mendil aldı, iki parmağına şöyle bir doladı, mendilin üzerine tükürdü, plakadaki kurumuş kanı hızlıca sildi. Kırmızı kağıt mendili sokaktaki çöp kutusuna attı, dönüp evine girdi.
Genç kız açılıp kapanan kapının sesini duyduğunda odasından çıkıp, koridordan kimin geldiğine baktı. Gelenin babası olduğunu bilmesine rağmen kimin geldiği büyük bir gizemmiş gibi ürkek hareket ediyordu. Babasını koridorun sonunda gördüğünde içini sevinç kapladı. Babasına doğru süzüldü, sıkıca sarıldı, öptü. Biricik kızından gördüğü ilgiden memnun baba, yorgunluğunu unutup genç kızı sırtına aldı, beraber mutfağa geçtiler. Kız kahve pişirirken havadan sudan konuşup şakalaştılar. Kız sıcak kahveyi kupalara doldurdu, birini kendi aldı, diğerini babasına verdi. Ilk yudumu alırlarken birbirlerine bakıp gülümsediler. Genç kızın aklından bugün uğradığı tacizi babasına anlatıp anlatmama düşüncesi geçti, anlatmamaya karar verdi. Babasının nasıl bir tepki vereceğini kestiremiyordu, riske girmek istemedi. Onun hiç mi hiç suçu yoktu ama bir ihtimal babasının onu günahkar ilan etmesinden korkmuştu. Gerçek günahkar bu olayı bir daha hatırlamayacaktı bile belki. Keşke bu olay hiç olmasaydı, ya da keşke bu kadar aciz olmasaydı...


Tilki suratlı puşt o gece rüyasında dört sarışınla birlikte bir havuz kenarında olduğunu gördü. Sarışınlar daha sonra onu canlı canlı yemeye kalktılar, o sırada korkuyla uyandı, kan ter içinde kalmıştı, külodu da ıslanmıştı. "Sarışın orospular, pis şeytanlar... Günahınıza alet ettiniz beni!" diye hırladı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder