"Sadece
bir saat içerisinde gerçekleşenlerle bile cehennem rahatça
doldurulabilir!"
Şehrin
fazlaca işlek olmayan yan caddelerinden biriyle, normal bir sokağın
kesişiminin köşesinde onyedi, onsekiz yaşlarında dört genç
oğlan, bir ellerinde sigara diğer elleri ceplerinde, hemen hemen
hiç yumuşamayan organlarının mor başlarını okşarken havadan
sudan muhabbet ediyorlardı. Kısa boylu, tilki suratlı esmer puşt
arkadaşlarına göz kırpıp, evlerine yollanan iki kızcağızı
başıyla işaret etti. Oğlanlardan ürken kızlar köşeyi biraz
genişce dönmek konusunda hiç konuşmadan fikir birliğine
vardılar, geniş bir yay çizmek üzere rotalarını çizdiler. Tam
bir yavşak olan tilki suratlı oğlan hızla kızların arkasına
yanaştı, kendisinden iki parmak daha uzun boylu olan esmer kızın
kaba etine bir çimdik attı. Tehlikeyi hissetmesine rağmen yine de
tacize uğrayan kız tiz bir çığlıkla beraber panik dolu iki
çevik adım attı. Kızın tiz çığlığı çamurdan sürüngenlerin
hayvansı kahkahaları arasına kaybolmuş, kahkahalar tarafından
sonsuzun dipsiz uçurumuna itilmişti. Genç kız çaresizliğin
hırsından, gözlerinden taşan iki kör yaşa engel olamadı. Kor
gibi sıcak yaşlar, istemsizce utanan kızın iyice kızaran sıcak
yanaklarını iyice kavurdu. Kızın başı yaşadığı şoktan o
kadar ağırlaştı, bedenine o kadar taşınmaz geldi ki, boynundan
aşşağı düştü. Kız artık sadece ayakkabılarının üzerindeki
kurdeleye, yolun kurdelenin üzerine yapışmış tozuna bakıyor, o
toza odaklanıyordu. Kurdelenin tozuna lanetler okuyarak eve kadar
geldi, kızarmış gözlerini ellerinin tersiyle sildikten sonra
terli çoraplarını çıkardı ayağından, ayakkabının
kurdelesindeki tozların üzerine okkalıca tükürdü, çoraplarıyla
ayakkabıyı dakikalarca, hırsı geçene kadar sildi.
Genç
kız evinin kapısını açtığı anda şehrin kuzeyinde bir adam
arabasının kapadı, motoru ateşleyip, gaza bastı. Sigarasının
külünün üzerine düşmesini umursamıyordu. Radyoda çalan müziğe
elleriyle direksiyona vurarak tempo tutuyordu. Kendini mutlu
hissediyordu, güçlü hissediyordu, yenilmez hissediyordu. Arabanın
camından içeri dolan rüzgar, hemen önünde bir bitip bir beliren
beyaz çizgiler, arabanın titreyerek sona dayanan hız ibresi,
motorun köpek hırlamasına benzer düzenli gürültüsü bir olup
adamı uyuşturmuştu. Dört sarışın ördek yavrusu, bir prenses
beyazlığındaki annelerinin peşi sıra, esen sıcak bahar
rüzgarının mutluluğunda paytak paytak yürüyorlardı.
Ayaklarının altındaki yumuşak toprak bitip, sert asfaltta
yürümeye başladılar. Az sonra yeniden toprağın kucağına
döneceklerdi. Tam asfaltın yarısına gelmişlerdi ki büyük,
korkunç bir uğultu hızla yaklaşmaya başladı. Anne ördek sesin
geldiği yöne baktı, üzerine çığlık çığlığa gelmekte olan
canavarı gördü, büyük beyaz kanatlarını açıp yavrularını
kanatlarının altına aldı, kafasını solundan arkasına doğru
kıvırdı. Kükreyen devasa demir canavar annenin tam başının
üstüne çarptı, annelerinin kanatlarının altındaki yavrular
annelerinin uçuşan tüyleriyle birlikte yola savruldular. Sarı
gagalı, beyaz ördeğin kanı arabanın plakasında vahşi kırmızı
bir leke bıraktı. Adam ne ördeği gördü, ne sarışın
yavruları; ne de çarpma sesini duydu. Sarışın yavrular
annelerinin başsız bedeninin etrafında toplanıp onu gagalayarak
canlandırmaya çabaladılar. Adam evinin önüne park etti,
çantasını alıp arbadan indi. Evine doğru yürürken dönüp
arabasına şöyle bir baktı, plakadaki kurumuş kanı farketti.
Cebinden kağıt bir mendil aldı, iki parmağına şöyle bir
doladı, mendilin üzerine tükürdü, plakadaki kurumuş kanı
hızlıca sildi. Kırmızı kağıt mendili sokaktaki çöp kutusuna
attı, dönüp evine girdi.
Genç
kız açılıp kapanan kapının sesini duyduğunda odasından çıkıp,
koridordan kimin geldiğine baktı. Gelenin babası olduğunu
bilmesine rağmen kimin geldiği büyük bir gizemmiş gibi ürkek
hareket ediyordu. Babasını koridorun sonunda gördüğünde içini
sevinç kapladı. Babasına doğru süzüldü, sıkıca sarıldı,
öptü. Biricik kızından gördüğü ilgiden memnun baba,
yorgunluğunu unutup genç kızı sırtına aldı, beraber mutfağa
geçtiler. Kız kahve pişirirken havadan sudan konuşup
şakalaştılar. Kız sıcak kahveyi kupalara doldurdu, birini kendi
aldı, diğerini babasına verdi. Ilk yudumu alırlarken birbirlerine
bakıp gülümsediler. Genç kızın aklından bugün uğradığı
tacizi babasına anlatıp anlatmama düşüncesi geçti, anlatmamaya
karar verdi. Babasının nasıl bir tepki vereceğini kestiremiyordu,
riske girmek istemedi. Onun hiç mi hiç suçu yoktu ama bir ihtimal
babasının onu günahkar ilan etmesinden korkmuştu. Gerçek
günahkar bu olayı bir daha hatırlamayacaktı bile belki. Keşke bu
olay hiç olmasaydı, ya da keşke bu kadar aciz olmasaydı...
Tilki
suratlı puşt o gece rüyasında dört sarışınla birlikte bir
havuz kenarında olduğunu gördü. Sarışınlar daha sonra onu
canlı canlı yemeye kalktılar, o sırada korkuyla uyandı, kan ter
içinde kalmıştı, külodu da ıslanmıştı. "Sarışın
orospular, pis şeytanlar... Günahınıza alet ettiniz beni!"
diye hırladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder