12 Temmuz 2013 Cuma

Kırmızı Pantolonlu Lacivert Çocuk

         Yağmur sonrası sıcak bir nisan öğleden sonrasında, elindeki hiçbir şeyle güneşin tenini yakan sessizliğini dinledi çocuk! Hayatın bu kadar basit olabilmesine kafasının içindeki tüm karmaşık düşüncelerle baş kaldırdı. Neydi havayı dolduran bu kokuyu ona doğru saldırtan çiçeğin derdi? Evine doğru ayaklarını sürükleyerek, herhangi başka bir nedenden değil sırf ayaklarını sürükleyerek yürümeyi sevdiğinden dolayı öyle yürürken, dışı yeni kurumuş ayakkabısının içinde vıcık vıcık ıslak çoraplı ayağı ayakkabının içinde sadece onun hissettiği bir duyguyla oynaşıp, pantolonunun çamurlu, kuru gibi gözüken nemli paçaları ayak bileklerine her adımında buz gibi öpücükler kondururken, aklında sürekli senaryolar yazılıyor, kendisi kimisinde başrol, kimisinde yan rol, hatta kimisinde figüran olarak oynadığı sahneler çekiliyordu. Kısık sesle dillendirdiği replikler dudaklarından çıkar çıkmaz buharlaşıyor, repliğine uygun oynattığı mimikleriyle dışarıdan bakan birilerinde: "Şu kendiyle konuşan kırmızı pantolonlu lacivert çocuk ne kadar da acayip" düşüncesi uyandırıyordu.

          Belki saniyeler, belki dakikalar, belki saatler, aslında hepsi birden kadar zaman sonra evine vardı çocuk. Kırmızı pantolunuyla birlikte düşlerini de çıkarıp kirli sepetine bıraktı. Annesi hala nemli saçlarını eliyle karıştırıp, yanağına kocaman ıslak bir öpücükle tecavüz etti. Çocuk omuzları yağmurdan, sırtı terden nemlenmiş gömleğinin koluyla ıslak yanağını hızlıca sildi, dolabını açıp o sıkıcı lacivert pijamasını bacaklarına geçirdi. Bacaklarını saran çirkin lacivert pijama önce çocuğun kırmızı mor kalbini ardından pembe beynini ele geçirdi. Biraz önce sokakta coşkuyla atan kalp sıkıcı bir tempo tutturdu; yine biraz önce hayallerden hayallere gezinen beyin gri bir renkle kaplandı; yine aynı biraz önceki kırmızı pantolonlu bir acayip lacivert çocuk, televizyonun yapay renklerinin öldürücülüğünde koltuğuna diri diri gömüldü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder