Şehrin üzerine sis tabakası ilk olarak hangi sabah çökmüştü, ne zaman kalkacaktı kimse hatırlamıyor, bilmiyor, umursamıyordu. Bu çöken sisten mi, yoksa sadece öyle olduğundan mı bilinmez; insanlar garip bir ruh hali içindeydiler. Tam olarak kederli denilemez; üzgün, mutsuz, depresif, agresif değil de; yalnızca neşesizdiler sanki. Bunun yanı sıra bir huzursuzluk hissi hissediliyor gibi oluyor; henüz hissedilip hissedilmediği anlaşılamadan kayboluyordu. Kaygı duymuyorlardı ayrıca. Gelecek umurlarında değildi. Gelecek için kaygılanmak tümden gereksizdi şehrin insanları için. Gelecek henüz gelmemişti, gelince de gelecek olmaktan çıkıp gelmiş oluyor, bir an sonra geçmiş olup gidiyordu nasıl olsa. O yüzden kaygılanılsın ya da kaygılanılmasın gelecek, geçmişti. Düşünmek, kaygılanmak beyhude; hayıflanmak, umutlanmak boşunaydı. Zaten insanlar da umursamıyordu işte.
Bir şeylerin yolunda gitmediği
demeyelim de bir şeylerin yan yola saptığı hissine kapıldı o
an ofisin kapısından girmekte olan Ed. Kendi isminin tam olarak Edward'ın mı, yoksa Edmund'un mu; ya da her neyin kısaltması olduğunu hatırlayamıyordu. Sanki çevresindeki insanlar
azalıyordu. Belki
de ilk defa düşünmüştü bunu. Birlikte çalıştığı
insanlardan bazıları artık yoktu. Sadece işten mi çıkmışlardı,
evden çıkmak mı istemiyorlardı; ya da her ne sebepten ise işte
artık yoklardı. Yok da sayılmazlardı tam olarak belki. Sonuçta
insanların kendi hayatlarıydı, istedikleri şekilde
yaşayabilirlerdi. İşe gelmek, çalışmak, dışarı çıkmak ya da
başka herhangi bir şey yapmak istemiyorlarsa yapmazlardı; Ed. daha
fazla düşünmedi.
Bir gün Edmund, Edward ya da her
neyin kısaltması ise onun Ed. her gün işe giderken kullandığı
trende hiç ayakta giden yolcu bulunmadığını fark etti. Eskiden
oturacak bir yer bulabilmek bir yana, ayakta yolculuk ederken bile
sıkışık olurdu. Ama zihninden geçen bu hatıraların gerçek mi
yoksa zihninin bir kurgusu mu olduğundan tam emin olamıyordu. Belki
de bu kalabalık vagon gördüğü bir kabusun şimdiye yansımasıydı
sadece; deja vu gibi. Trenler hiç o kadar kalabalık olmamıştı;
her zaman için oturmak için boş bir yer bulunurdu. Ya da belki
insanlar artık yolculuk için trenleri tercih etmiyordu, olabilirdi.
Ancak bir türlü emin olamıyordu Ed. Ertesi gün işe giderken
otobüsle gitmeye karar verdi, belki de hemen bu akşam eve otobüsle
dönerdi. Daha sabahtan bunları planlamanın gereksiz olduğunu
düşündü; ofise girip çalışmaya koyuldu.
O akşam, ertesi gün yada bir başka hangi zaman ise işte Ed otobüsle yolculuk etme fikrini gerçekleştirdi. Otobüs de ıssız, sessiz; soğuktu. Şehirdeki insanlar azalmıştı; gerçekten azalmış mıydı? Emin olamıyordu Ed. Belki de hiç o kadar kalabalık bir şehir olmamıştı burası. Günler veya haftalar veya aylar geçti; belki de geçen sadece bir gündü, bilinmez; otobüs artık gelmez oldu, bir daha da hiç gelmedi. Otobüsler gelmez olduktan sonra, belki de öncesindeydi, bilinmez; trenler de gelmez olmuştu. Edmund, Edward ya da her neyin kısaltması ise onun Ed. artık ofise kimin olduğunu bilmediği, bunu da pek umursamadığı bir arabayla gitmeye devam etti. Artık ya da daha öncesinde de durum hep bu gibiydi. Ed. bu sisle örtülü şehirde tek başına yaşıyordu ya da başkaları da vardı. Bu Edmund, Edward ya da her neyin kısaltması ise onun Ed'in yalnızlık hissetmesine neden olmadı. Diğer insanların nereye kaybolduğunu, ya da var olup olmamasını umursamadı. Değişen bir şey yoktu ya da önemsiz bir değişiklikti. Edmund, Edward ya da her neyin kısaltması ise onun Ed. vardı, yoktu, yaşıyordu ya da kaybolmuştu veya hiç olmamıştı; ne fark ederdi? Edmund, Edward ya da her neyin kısaltması ise onun Ed'in hiç umrunda değildi!
~SON~