24 Haziran 2013 Pazartesi

İNTİHAR SONRASI NOTLAR - II -

   
     Ölüme giderken biraz daha düşünmek istediğimden, otuz küsür katlı binanın asansörüne binmeyi değil; uzun, dar, sıkıcı merdivenlerini tırmanmayı seçtim. Tırmanırken müzik dinliyor, ezgiye uygun ıslık çalıyordum, sanki ölüme gitmezmiş gibi. Bir on kat kadar çıkmıştım ki bacaklarımın ağrısı beynime inanılmaz şiddetli sinyaller göndermeye başladı. Beynim aldığı sinyallerle şaşırarak, ölmeden önce son bir kez asansöre binmenin süper bir karar olacağını düşünmeye başladı. Sonra ölüme merdivenlerden çıkarak ulaşma fikrim, yeni oluşan asansöre binme fikriyle çatışmaya başladı. Tanrım; ölmeden önce ihtiyacım olan son şey, beynimin içindeki bir iç savaştı. Beynim kendi kendisiyle yumruklaşırken, ayaklarım oflaya puflaya bir kaç kat daha çıkmıştı, ama bacaklarım önce iş yavaşlattı, sonra komple greve gitti. Kalan dermanımla kendimi asansöre doğru sürükledim. 

    Çatı katına ulaştığımda hala kan ter içinde, ölmek için fazlasıyla yorgundum. Esen ılık rüzgar vücudumda ani bir ürperme yarattı, omuzlarım kafama doğru büzüldü.Geçtim şehri seyredebildiğim bi yere çömeldim. Doğrusu yüksek bir yerlerden atlamanın ölmek için en kolay yol olacağını düşünmüştüm ama her zaman olduğu gibi bu işi de kendi kendime zorlaştırmayı başarmıştım. İlk başta asansöre binmeliydim diye iç geçirdim. Sanırım beynimdeki iç savaş, merdivenlerden çıkma fikrinin ne kadar saçma olduğunu anlamamla son budu. Beynimdeki bu barış ortamı sayesinde biraz daha rahatlamış hissediyordum. Atlamak için en ideal yeri seçmem lazımdı, ayağa kalkıp çatıyı en uçtan şöyle bir dolaştım, dolaşırken de düşmemek için son derece dikkatli davranıyordum. Sonra zaten atlamaya geldiğim çatıdan, yanlışlıkla düşmemek için gösterdiğim çabaya fazlasıyla şaşırdım. Sanırım vücudumdaki muhalif kesimler ölmeme karşıydılar ama sonuçta iktidarda ben vardım, bu benim kararımdı. Atlayacağım yerin manzarası önemliydi, daha aşşağılarda beni yavaşlatacak her hangi bir şeyin olmaması önemliydi, eğer atladıktan sonra fikrimi değiştirirsem diye geri dönülemez olması çok önemliydi. Sonunda çatının kuzeybatı köşesinde karar kıldım. Güneşin batışını son kez izleyebilecek, onunla birlikte ilk kez batabilecek, ama sonra tekrar doğamayacaktım.
    
    Aşşağı atlamadan önce telefonumu son bir kez kontrol ettim. Hangi nedenle olursa olsun gelen bir çağrıya, mesaja cevap vermemek kabalık olurdu yani. Hiçbir şey yoktu; öldükten sonra yaşayanlara cevap veremeyeceğimden, telefonumu kapattım. Yüksekteyken aşşağı bakma derler ama ben ömrüm boyunca insanlara zaten yeterince yüksekten bakmıştım, manzara benim için alışıldık olacaktı. Müzik çalarımda çalan şarkının bitmesini bekleyip, bu an için daha önceden dinlemeyi planladığım şarkıyı açtım, son derece hazırdım; kollarımı, bacaklarımı açıp kendimi boşluğa bıraktım.
    
     Hayatımdaki nadir güzel anlardan biriydi, tüm hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçer sanmıştım ama öyle olmadı. Etrafımdaki her şey birbirine girmiş, karışmış, bütün olmuş flu görünümlü olağanüstü bir varlıktı. Son anda yere bakmak aklıma geldi, tanrım asfalt hala çok sıcaktı, bir anda sırtıma soğuk bir ter bastı, sırılsıklam oldum ve BAM!

     Yüz üstü yere çakılmıştım. 

     ZOMMM ZOMMM ZOMMMM....

    Kafamın içinde yankılanan ses...

    Tüm vücudum uyuşmuştu. Sanki kaliteli bir cigaradan derin bir nefes almışım da, o sarhoşlukla buz gibi betona yüz üstü uzanmış gibi hissediyordum. Halbuki biraz önce asfalt nasıl da sıcaktı. Ölmek gerçekten çok yorucuydu, orada saatlerce yatıp dinlenmem gerekti. Yerden kalktığımda önce yürümekte biraz zorlandım ama sonradan nasıl yürümem gerektiğini keşfettim. Tanrım dış görünüşüm felaketti ama bunu umursamayacak kadar ölüydüm artık!

   Başardım, kendi kendime defalarca yapamazsın demiştim ama intihar etmeyi başardım. Kendimle gurur duydum, ki bu hayattayken sık yaptığım bir şey değildi. Hayattayken nefret ettiğim her şeyden kurtulmuştum; çaydan, kahveden, pop müzikten, renault marka arabalardan, terliksi hayvandan, kravattan, gömlekten, sıkış tıkış otobüslerden ve en önemlisi kendim de dahil tüm o nefret ettiğim insanlardan.

   İşte şimdi mutluydum!