Başlarken...
Herkes
silahlarını kuşanmış, kana susamış bir şekilde, aynı anda
üzerime geliyordu. Etrafım sarılmıştı ve kaçmak için
ışınlanmaktan başka çarem yok gibiydi. Ya savaşıp ölecektim
ya da teslim olup. Ben savaşmayı seçtim. Mızrakları göğsümü
delip, kılıçları etlerimi doğrarken; yumruklarımla zırhlarını
parçalayacak, pençelerimle kafalarını kopartacaktım.
Korkmuyordum. İçimde fırtınalı bir deniz çoşkusu vardı...
Arkadaşımı
aradım, doğum yıl dönümünü kutladım. Biraz çene çaldık, her
zaman olduğu gibi gelecekteki belirsiz bir güne yalandan
randevulaştık. Birbirimize, kendimize iyi bakmamızı öğütleyip
telefonu kapattık. Sanki gerçekmişçesine "sahte" bir
hayatı yaşıyorduk.
Kahve
makinesine birkaç bozukluk atıp, light espresso aldım. -Kahve
vücudumda ne kadar yağ oluşturacaksa.- Günde beş saat uyu ve on
bardak kafein. Ayaklarımı sürüyerek ofise geçtim. Birikmiş
işlerde kaybolup, iki günde harcayabileceğim miktarda parayı
kazanmaya devam ettim. Kendimize, kendi paramızı kendimiz
kazandığımız için "özgür kadın" diyorduk ama
işlerle ayaklarımıza zincir vurup, tutsak oluyorduk, hem de
isteyerek. Güzel (!) bir gelecek için, mükemmel olabilecek
bugünleri harcamak, mahvetmek! Çok çok iyi bir fikir (!).
Aksam mesaim, ardından da fazla mesaim bittikten sonra eve döndüm. Ev arkadaşım
barmaiddi* ve geceleri çalıştığından onu evde pek görmezdim
ama bu kez evdeydi. Pizza söyledik. Aptal bir piyasa filmini
izlerken pizzayı da silip süpürdük. -Kilo almamak için light
kahve iç ama akşam karbonhidratın dibine vur.- Ardından
odalarımıza çekildik, aynı evde kendi yalnızlığımızla
haşır neşir olmaya devam ettik.
Üç
buçuk aydır üzerinde çalıştığım reklam projesi zengin piç
tarafından beğenilmedi. Fazla kadınsıymış. Sanki tüm iç
çamaşırlarımız erkekler tarafından hediye ediliyor. Zaten öyle
olsa çoğu kadın sütyensiz dolaşırdı emin olun. Eskiden
tartışılmış; sanat halk için mi? Sanat için mi? Diye. Şu an
sanat sadece ve sadece para için, maalesef...
Toplantıya,
seksi film yıldızı ve yazdığım baştan çıkarıcı senaryomla
devam edince taşak kafalardan onay aldım. Her ne kadar hatunu
reklamda oynatacak olmak onay için etkili olduysa da; senaryonun
kısa, öz ve tabi ki süper olması, yani küçük bir sürede büyük
etki uyandırıyor olması asıl onay sebebiydi. Olay yine para yani!
Eski
feministlerden kim kaldı? Hepsi "aşk" diye önce
silahlarını attılar, sonra teslim olup müebbet ev hapsine
çarptırıldılar. Yine eski fanatiklerden birinin evli bir adamla
ilişkisini öğrendim. Birkaç yıl önce şaşkınlıktan küçük
dilimi yutardım ama artık kaşarlandım. Meteor düşse bir "aa!"
dan fazla bir tepki gösteremem. Bu hırslı, fanatik arkadaşla
yarı çıplak dışarı çıkıp, sağa sola deri kırbaçlarımızı
şaklatmıştık. Seks köleliğine dikkat çekmeye çalışan seksi
çıtırlar. Ve o çıtırlardan biri pahalı bir seks kölesi
oluyor, hem de isteyerek, bilerek. İroniye gel!
Tek
boş günümü, tatlı pazarımı on beş kilometre koşmak için
heba ediyorum. Böylece dışarıdaki milyonlarca testesterona
fantazi malzemesi olabilecek bir vücuda sahip olarak kalabilirim.
Asıl büyük saçmalık kilometrelerce koşu yoluna otobüsle gidip
gelmek. Kırk dakika otobüste otur, seksen dakika koş, seksi ol, bir kırk dakika daha oturarak eve dön.
Hafta içi tıklım tıklım kalabalık olan otobüs, pazar sabah altıda
elbetteki bomboştu. Bu tenhalık beni çoğu zaman rahatsız ederdi ama
bugün olmadım. En ön koltuğa kuruldum, müzik çalarımdan en
gaza getirici parçayı seçtim. O kadar enerjik bir parçaydı ki
(The Sounds – Hit Me Hard!) art arda bir kaç kez dinledim. Üzerime
koca bir ordu gelse bile orduyu tek başıma yenebilecek kadar güçlü
hissediyordum.
Buz
gibi orman atmosferine giriş yaptım, önce hafif tempo sonra da tempolu koşmaya
başladım. Aptal müziğin sesinden arkamda başka birinin koştuğunu
duymadım. Başıma sert bir şekilde vuruldu. Kollarımdan
yakalanıp, ormana sürüklendim. Karşı koymaya çalışıp, kırbaç gibi iki tokat yedim, sonra boğazımda kemikli, ince bir el ve
karanlık...
Yavaşça
kendime geliyorum, gözlerimi kör eder bembeyaz bir ışık ve kafamın üstünde öten
zımbırtılar... Siren sesi boğuk boğuk geliyor ama bip sesini
gayet net duyuyorum. Galiba bir ambulanstayım diye düşünüyorum.
Hayır! Ambulans değil, dört duvar bir oda. Başım
fena dönüyor. Siren sesleri duvarların ardından, dışarıdan
geliyor. Kolumda bir serum... Serum torbasından damlayan damlaları
seyrediyorum. Pıt pıt pıt... Vücudumu hissetmiyorum, etrafımdaki her şey kocaman
oluyor, üzerime geliyor. Gözlerimi kapatıyorum, kabuslar üzerime
çöküyor...
Yine
aşırı parlak bir ışık... İsmim yankılanıyor. Odamın kapısı
açılıyor. Beyaz önlüklü, hemşire veya doktor olduğunu tahmin
ettiğim bir kadın, ardında takım elbise giymiş, resmi görünüşlü
bir erkek ile kadın içeri giriyorlar. Önlüklü
kadın benimle ilgilenen doktor. Sağlık durumumu özetliyor bana.
Sağ kolum kırık, kaburgalarım ezik, hafif beyin sarsıntısı ve
vajinada zorlanmaya bağlı yırtık. Hissetmiyorum ama acı çekiyorum. Gözlerime yaşlar
hücum ediyor. Her şeyi hatırlamaya başlıyorum. Kopuk sahneler.
Zihnim donuyor, bilincim çığlık atıyor. Acı gerçek...
TECAVÜZ!!!
Tekrar
uyanıyorum. Hemşire geliyor. Nasıl hissettiğimi soruyor. Kötü
diyorum. Ağrım yok, kolum kaşınıyor, çişimi tutamıyormuşum.
Bunu ondan öğreniyorum. Polislerin benimle görüşmek istediğini
söylüyor, izin istiyor. Görüşmek istiyorum. Geçen günkü
kadın ve erkek geliyorlar. Zanlıyı yakaladıklarını söylüyorlar.
Onlara nefret dolu bakışlar fırlatıyorum. Bir kez daha
polislerden tiksiniyorum. Suç işlenmeden bir boka yaramıyorlar,
suç işlendikten sonra zaten ne boka yararlar? Olan olmuş, ölen
ölmüş. Zanlıyı görmek istiyorum. -Bana o orospu çocuğunu
gösterin!- Fotoğraflar var diyorlar. O piçle yüzleşmek
istediğimi söylüyorum, karşı çıkıyorlar. Kovuyorum onları,
gözlerime engel olamıyorum. Taşıyorlar, yastığımı
ıslatıyorlar. Artık içimde herkese ve her şeye nefret var!
Hastanede
olduğum her gün yanımda vefakar ev arkadaşım vardı. Hem acımın,
hem dünyaya olan sonsuz nefretimin azalmasına; hem de iyileşmeme
yardım etti. İlk günler içimde bana tecavüz eden adamla yüzleşme,
onu parçalama, yok etme isteği vardı. Sonsuz bir öfke, nefret. Sonra onu görmeyi
istediğime ama yüzleşmek istemediğime karar verdim. Taburcu
olduktan sonraki gün işe gittim. Bir ay izin ve tam olarak ne için
verdiklerini anlamadığım güzel bir miktar para verdiler.
-Tecavüze uğradığım için ödül!?- Sonra polis merkezine
gittim, zanlının fotoğraflarını gösterdiler. Zayıf, soluk
benizli, sarışın bir çocuğun fotoğrafı. Yüzünde veya
vücudunda herhangi bir morluk, çürük yokmuş. Kolları
cırmalanmış, çizilmiş biraz; o kadar. Benim gibi fit, sağlam
yapılı(!) , fiziği güçlü bir kadını alt eden, uyuşturucu
müptelesı, tıknaz bir JUNKİE!!!
~SON~
*Barlarda
servis yapan kadın eleman.