Güneşli bir aralık sabahı, yanımda biri kumral, biri esmer, boylu poslu,
sakallı iki adam. Adamların sırtlarında bir kazma, bir kürek; yokuş aşağı bir
yürüyüş tutturmuşuz, hava ayaz, konuşmadan yürüyoruz. Benim elimde siyah poşet içinde
altı kutu bira, iki paket de sigara var. Günlerden dedemin ölüm yıl dönümü.
Mezarlığa varıyoruz, mezarlığın kapısı buz tutmuş, şöyle bir sallayıp patır
kütür açıyorum. Kapının demir parmaklıklarının arasından kar kütlesi bozulmadan
geçiyor, karın üzerinden bata çıka dedemin mezarının başına kadar gidiyoruz.
Adettendir deyip el açıyorum, hem dedem hem orada yatan huzurlu ölülere belki
bir yararı vardır deyip elham okuyorum. Ellerimi yüzüme götürüyorum, burnum buz
tutmuş, sakalım bıyığım ıslak ıslak. Yanımdakiler başlıyorlar dedemin mezarını
kazmaya, ben de karşıdaki mezar taşının üzerindeki karları elimle aşağı atıp
üzerine oturuyorum. Yanımdaki poşetten bir bira açıyorum, adamlara da birer
kutu bira veriyorum, yanında sigara uzatarak. Belki bu soğukta sıcak bir çay
içmek isterler, şöyle yanında tulum peyniri, sucuklu yumurta, sıcacık ekmek
falan, o biçim bir kahvaltı işte ama elde bira var işte. Toprak buz tutmuş
karın altında, kazma betona vururmuş gibi çınlıyor her seferinde. Yine de
sızlanma yok adamlarda. Adamlara yardım mı etsem diye geçiriyorum içimden sonra
vazgeçiyorum. Çalışmak hayata tutunmak, tutunmaya çabalamak aynı zamanda, boş
veriyorum. Dedem görse mezarının başında bira içip sigara tüttürdüğümü çok
kızardı diye düşünüyorum. Kendisi gençliğinde her akşam bir yetmişlik içermiş,
günde iki paket de samsun sigarası. Kırkından sonra bırakmış, sofu olmuş falan.
Kış güneşi solumuzdan sağımıza geçti, dedemin cesedini henüz bulmuş değiliz
ama üstteki donmuş toprağı aştıktan sonra kazma işi gayet hızlandı. Benim
biralar bitti, sigaranın ikinci paketinden de üç dal içtim. Adamlar gık
demediler yemek, içmek diye. Arada sigara verirsem içtiler, susayınca da az yukarıdaki pınara gidip su içtiler. Az sonra kürek bir sertliğe rastladı,
çukurdaki kumral adam durdu. Anladım, kafamı çukurdan içeri uzattım, dedemin
ölü kokusu, bunca yıla rağmen hala taze. Çukura atladım, esmer olan kumrala el
verdi, çıkardı onu çukurdan. Çukurun içi dışarıdan daha sıcak geldi bana.
"Cüzdanımdaki tüm para boş tenekelerin altında, onu da alırsınız, kutuları
da çöpe atarsınız abiler, ben uzanıyorum, gömmeye başlayın” dedim. Yavaştan
kıvrıldım sol yanımın üzerine, ellerimi de kavuşturdum göğsümün üzerine doğru,
adamlar başladı kürek kürek toprak atmaya. Yalnız sanıyorum merhametten hiç
başımın üzerine atmıyorlardı toprağı, toprak ayaklarıma, belime düşüyor, orada
yükseldikçe başıma doğruda yuvarlanıyordu. Kapattım gözlerimi, ritmik kürek
sesleri git gide boğuklaştı. Toprağın altında nefes alamam da panik olur
kalkmaya çalışırım sanmıştım, gayet de nefes alabiliyordum, sonra yavaşça
uykuya daldım.