bazen bir evin kapısı açılır, bir teyze bizi çağırıp pınardan su isterdi. ellerimize birer bakır güğüm alıp en yakın Pınara yollanırdık yine. teyze belki yaptığı börekten, belki ufak çikolata ya da şeker, bazen de meyve verirdi. sonra arada bir dedeler çağırırdı yanlarına, bize annelerimizi babalarımızı sorar, yaramazlık yapmayalım falan diye uyarırlardı. Harmanda top oynar, yorulunca bir evin merdivenlerine oturur yaptığımız maçtan, okuldan, akşamki filmden, havadan sudan konuşurduk. akşamları Kaş'a çıkar, abilerimiz ablalarımızla oturur, onların yaktığı ateşin etrafında muhabbetlerini dinlerdik.
sonra yavaş yavaş ahşap evler yıkıldı, yerlerine betonarme evler yapılmaya başlandı. Harman yeri satıldı, ilk kez tel örgülü bahçesi olmuş oldu köyün. bir bir evlerin arasındaki o küçük yollar kapandı. artık beton evlerin dikenli telli, taştan duvarlı bahçeleri var. köyün bir ucundan diğerine tek bir yol var, o da araba yolu. su deposunun etrafı da dikenli tellerle çevrili. arkasında top bile oynadığımız kaşta artık onlarca ev var. Köy koca bir hapishaneye dönüştü, insanlar kendilerini hapsetti.
köye gittiğimde mezarlığa iniyorum, özgür yaşamış insanların arasında dolaşıp yosunlu mezar taşlarına dokunuyorum. siz öldünüz, köy öldü, çocukluğum öldü, özgürlük öldü.
kaş. Bu kayanın greyderle aşağı yuvarlandığını hatırlıyorum. sonra da ev yaptılar zaten |