17 Aralık 2019 Salı

ÖLÜLER MİS KOKAR


Güneşli bir aralık sabahı, yanımda biri kumral, biri esmer, boylu poslu, sakallı iki adam. Adamların sırtlarında bir kazma, bir kürek; yokuş aşağı bir yürüyüş tutturmuşuz, hava ayaz, konuşmadan yürüyoruz. Benim elimde siyah poşet içinde altı kutu bira, iki paket de sigara var. Günlerden dedemin ölüm yıl dönümü. Mezarlığa varıyoruz, mezarlığın kapısı buz tutmuş, şöyle bir sallayıp patır kütür açıyorum. Kapının demir parmaklıklarının arasından kar kütlesi bozulmadan geçiyor, karın üzerinden bata çıka dedemin mezarının başına kadar gidiyoruz. Adettendir deyip el açıyorum, hem dedem hem orada yatan huzurlu ölülere belki bir yararı vardır deyip elham okuyorum. Ellerimi yüzüme götürüyorum, burnum buz tutmuş, sakalım bıyığım ıslak ıslak. Yanımdakiler başlıyorlar dedemin mezarını kazmaya, ben de karşıdaki mezar taşının üzerindeki karları elimle aşağı atıp üzerine oturuyorum. Yanımdaki poşetten bir bira açıyorum, adamlara da birer kutu bira veriyorum, yanında sigara uzatarak. Belki bu soğukta sıcak bir çay içmek isterler, şöyle yanında tulum peyniri, sucuklu yumurta, sıcacık ekmek falan, o biçim bir kahvaltı işte ama elde bira var işte. Toprak buz tutmuş karın altında, kazma betona vururmuş gibi çınlıyor her seferinde. Yine de sızlanma yok adamlarda. Adamlara yardım mı etsem diye geçiriyorum içimden sonra vazgeçiyorum. Çalışmak hayata tutunmak, tutunmaya çabalamak aynı zamanda, boş veriyorum. Dedem görse mezarının başında bira içip sigara tüttürdüğümü çok kızardı diye düşünüyorum. Kendisi gençliğinde her akşam bir yetmişlik içermiş, günde iki paket de samsun sigarası. Kırkından sonra bırakmış, sofu olmuş falan.

Kış güneşi solumuzdan sağımıza geçti, dedemin cesedini henüz bulmuş değiliz ama üstteki donmuş toprağı aştıktan sonra kazma işi gayet hızlandı. Benim biralar bitti, sigaranın ikinci paketinden de üç dal içtim. Adamlar gık demediler yemek, içmek diye. Arada sigara verirsem içtiler, susayınca da az yukarıdaki pınara gidip su içtiler. Az sonra kürek bir sertliğe rastladı, çukurdaki kumral adam durdu. Anladım, kafamı çukurdan içeri uzattım, dedemin ölü kokusu, bunca yıla rağmen hala taze. Çukura atladım, esmer olan kumrala el verdi, çıkardı onu çukurdan. Çukurun içi dışarıdan daha sıcak geldi bana. "Cüzdanımdaki tüm para boş tenekelerin altında, onu da alırsınız, kutuları da çöpe atarsınız abiler, ben uzanıyorum, gömmeye başlayın” dedim. Yavaştan kıvrıldım sol yanımın üzerine, ellerimi de kavuşturdum göğsümün üzerine doğru, adamlar başladı kürek kürek toprak atmaya. Yalnız sanıyorum merhametten hiç başımın üzerine atmıyorlardı toprağı, toprak ayaklarıma, belime düşüyor, orada yükseldikçe başıma doğruda yuvarlanıyordu. Kapattım gözlerimi, ritmik kürek sesleri git gide boğuklaştı. Toprağın altında nefes alamam da panik olur kalkmaya çalışırım sanmıştım, gayet de nefes alabiliyordum, sonra yavaşça uykuya daldım.