5 Şubat 2013 Salı

GÜNAHSIZ



"Annene koş çocuk, koş tüm gücünle... "

 Çocuklar neden bu kadar güçsüzdü? Kafalarını iki eliyle sıkıştırdığında patlayı veriyorlardı. Güzel olan her şeyin sürekli korunması mı gerekirdi? Çiçekler solar, yemekler çürür, çocuklar ölür...


Parmaklarından süzülen kanı dudaklarına götürdü. Parmağını dudaklarının arasına aldı, dilinin ucunu yavaşca çıkarıp kanın tuzlu tadına baktı. Şaşırmak ister gibiydi. Kurbanlar ne kadar farklı olsa da kanlarının tadı hep aynıydı! Kurbanın bembeyaz etini kalın parçalara ayırıyordu, daha sonra blendera atıp et ile kemiği öğütecek; pembemsi bir harman elde edecekti. Sonra o harmanı klozette döküp sifonu çekecekti. Hemen hemen kırk seferde işi bitmiş olurdu.

Işaret ve baş parmağını küçük kızın sıkıca kapalı göz kapağını açmak için görevlendirdi. Korkuyla daha da koyulaşmış, yemyeşil, donuk, beyazı kanlanmış göze bakarken iki damla yaş gözlerinden çenesine doğru aktı. Neler görmüştü bu güzel gözler, ölmeden önce bu sevimli kızcağız? Acaba görmediği kaç kuş vardı bir kaç yıllık hayatında. Bu masum surat bu kadar güzelken onun vücudunu doğramaya dayanamazdı. Yine nasıl tutamamıştı kendini, neden kendini kaybetmiş, hangi düşüceyle bu güzelliğin yaşamını sonlandırmıştı? Ölü bedene yumruklar attı, gözyaşları yerdeki kana karıştı. Genzi balgamla doldu, burnundan akan köpüklü, sıcak, yapışkan sümük üzerine bulaştı. Vicdansız değildi, sadece bazen o hoş kokulu çiçekleri koparmak istediği gibi, o şeker çocuğu da öldürmek istiyordu. Kendini toplamaya çalıştı; göz yaşlarını sildi, burnunu temizledi, bir bardak su içti, tek hamlede kızın küçücük elini satırla kesti, blenderın yuvarlak haznesine attı. Sonra diğer eli de kesti, ama fırlatmadı. Minik elin yüzük parmağındaki yara izinin öyküsünü duymak isterdi. Bir gülün dikeni böyle derin bir çizik atmış olabilir miydi? Ya da gerçekten vicdansız insanların dışarıda her hangi bir yere gerdiği dikenli tellere takılmıştı zavallı. Keşke o parmağa ne olduğunu bilebilse, o kızın canını yakan, o her neyse işte onu parçalara ayırsa, yok etseydi. Kocaman ellerindeki o minyatür ele sıcak bir öpücük kondurdu, blendera koydu.

O güzel yüze bakarak daha fazla devam edemezdi vücudu kesmeye. Önce bir perininkine benzer burnu kesti. Göz kapaklarını kesti, ürpertici bir hal almıştı doğrusu ama durmadı, dudaklarına bıçağın ucunu batırıp, bir kaç kez çevirdi, parçalanan kıpkırmızı dudaklar kalbinde bir yerlere dokundu tekrar. Ne vardı ağlayacak, üzülecek. Olan olmuştu, bir kez daha koparmıştı o güzelim çiçeği. Ne vardı sanki sadece koklasa, hatta sadece rüzgara karışan kokusuyla yetinse, hiç yanına yaklaşmasa, güzelliğinin büyüsüne kapılmasa. Kafayı gövdeden ayırdı, sandalyenin üzerine koydu. Artık hiç gülemeyecek yeşil gözlere baktı. Derinlerinde bir şeyler vardı. Yaşanmamışlıklar. Kelebekler. Asla elini tutamayacağı sevgilisi. Elleriyle yüzünü avuçlarına aldı, derin bir nefesi çekti içine havayı bitirmek istermişcesine. Göz yaşlarını sildi, blenderın kapağını kapattı, düğmesine bastı, o acımasız motor keskin bıçakları döndürdü, güzelliğe lanet olarak yağdı, onu mahvetti.


Uykusuz gecenin sonunda banyoyu kandan temizledi, duş aldı, öldürücü sabaha inat garip sıcak duygularla sokağa attı kendini. Yavaşca dolup taşan sokaklarda yer aradı kendine. Neden bu insanlar bu kadar zalim diye düşündü, tatmin edici bir cevap bulamadı. "Zalim oldukları için zalimler işte!" dedi. Karanlık yine yapay ışıklarla delik deşik edilirken eve döndü. Tüm gün yemek yememişti, yine yemeyecekti. Hiç uykusu olmadığı halde yatağa yattı. Tüm gün düşündüklerini tekrar tekrar düşündü.


Aylar sonra kabus son bulmuştu. Elleri ceplerinde bir adam bu sabah gelip teslim olmuş, her şeyleri anlatmıştı donuk bir ifadeyle. Sorgu odasında onun itiraflarını dinleyen polislerin ekşi suratları anlatılanların vahşetinin karşısında kıvranıyorlardı. "Neden mi öldürdüm o günahsızları...? Sizlerden korumak içindi. Tüm güzelliklerin içine sıçıyorsunuz, sonra da kendinizi günahsız ilan ediyorsunuz. Dışarıdaki tüm o insanlar hemen yok edilmeli. Hepiniz hastalıklısınız! Bana masum rolü yapmayı, duyduklarınız yüzünden suratlarınızı büzüştürmeyi kesin! Emin olun, şeytanı tanısaydınız eğer, sizden çok daha masum olduğunu görürdünüz." dedi ve bir daha asla konuşmadı. Onlarla konuşmak bu günahsız ruhuna hakaret etmek olurdu.